İstanbul Hakkında © Bykokoro

İstanbul Şiirleri

İstanbul İstanbul Olalı

Uzanıp Kanlıca’nın orta yerinde bi taşa 
Gözümün yaşını yüzdürdüm Hisar’a doğru 
Yapacak hiçbir şey yok gitmek istedi gitti 
Hem anlıyorum hem çok acı tek taraflı bitti 

Bi lodos lazım şimdi bana bi kürek 
Zulada birkaç şişe yakut yer gök kırmızı 
Söverim gelmişine geçmişine ayıpsa ayıp 
Düşer üstüme 
akşamdan kalma sabah yıldızı 

Ah İstanbul İstanbul olalı 
Hiç görmedi böyle keder 
Geberiyorum aşkından 
Kalmadı bende gururdan eser 

Ne acı ne acı insan kendine ne kadar yenik 
Bulunmadı ihanetin ilacı yürek koca bir karadelik 
Yapacak hiçbir şey yok gönül bu sevdi 
Yeni bir ten yeni bir heyecan bilirim üstelik
 

Sezen Aksu



Canım İstanbul

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; 
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. 
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim; 
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim. 
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; 
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur. 
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale, 
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale. 

İstanbul benim canım; 
Vatanım da vatanım... 
İstanbul, 
İstanbul... 

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik; 
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik... 
Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at; 
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat... 
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; 
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? .. 
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet; 
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet... 

O manayı bul da bul! 
İlle İstanbul'da bul! 
İstanbul, 
İstanbul... 

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; 
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği. 
Oynak sular yalının alt katına misafir; 
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir. 
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar, 
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar... 
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi? 
Cumbalı odalarda inletir ' Katibim'i... 

Kadını keskin bıçak, 
Taze kan gibi sıcak. 
İstanbul, 
İstanbul... 

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! 
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler... 
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, 
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu. 
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından 
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından. 
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; 
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar... 

Gecesi sünbül kokan 
Türkçesi bülbül kokan, 
İstanbul, 
İstanbul...
 

Necip Fazıl Kısakürek




Gözlerin İstanbul Oluyor Birden

Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik, 
Bir  güzellik  doğuyor yüreğime şiirden. 
Martılar konuyor omuzlarıma, 
Gözlerin İstanbul oluyor birden. 
Akşamlardan, gecelerden, senden uzağım 
Şiirlerim rüzgardır uzak dağlardan esen 
Durgun sular gibi azalacağım 
Bir gün, birdenbire çıkıp gelmesen. 
Şarkılarla geleceksin, duygulu, ince 
Yalnız gözlerime bak diyeceksin. 
Ellerim usulca ellerine değince 
Kaybolup gideceksin 
Bir elim seni çizecek bütün pencerelere 
Bir elim seni silecek. 
Kalbim: Ebemkuşağı; günde bin kere 
Senin için yeni baştan can kesilecek. 
Ne güzel seni bulmak bütün yüzlerde 
Sonra seni kaybetmek hemen her yerde 
Ne güzel bineceğim vapurları kaçırmak 
Yapayalnız kalmak iskelelerde. 
Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik, 
Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden. 
Martılar konuyor omuzlarıma, 
Gözlerin İstanbul oluyor birden.
 

Yavuz Bülent Bakiler



İstanbul Acılar Kraliçesi

İstanbul ey İstanbul ey 
Ey acıların gözyaşlarının kraliçesi 
İstanbul ey İstanbul ey 
Ey bozgunların garip çiçeği 
Bu akşam yemin ettim 
Seni bir daha öpmemek için 
Benki bütün duvarlarını, afişlerle donatıp 
Yumruğumla kanatmıştım 
Rezil bir aşktı 
Bütün arkadaşları miting alanlarında 
Ve mezarlıklarda bırakmıştım 

İstanbul ey İstanbul ey 
Acılar kraliçesi 
Umudun ve direncin yorgun anası 
Ve ey çıldırmak üzere olmanın çamurlu ikonası 
Tırnaklarım kopuyor, Görmüyormusun 
Bir benmiyim kapılarını şaşıran her yokuşun başında 
Bir benmiyim ekmek arasına canına doğrayıp doğrayıp yutan 
Bir kedi bile sağarken yüreğini 
Telaş içerisinde yavrusuna 
Ey acımasız acuze! 
utan şu türbelerinden 
Minarelerinden utan 
İstanbul ey İstanbul ey 
Acılar kraliçesi 
Savaşın ve bozgunların gariban çiçeği 
Ve ey teslimiyete düşmenin o hazin gerçeği 
Bayraklarım kanıyor, Sormuyormusun 
Kadınlarınki; 
Omuzları hicran, saçları ihanet sarısı 
Çocuklarınki; 
Yağmur emiyor yıkılası kaldırımlarından 
En ücra genlerime, alyuvarlarıma, 
Kılcal damarlarıma, ruhuma kadar.Bıktım 
İliklerime, gömlek ceplerime kadar sızan 
Bu Allahsız yağmurundan 
İstanbul ey İstanbul ey 
Acılar kraliçesi 
İhtişamın ve sefaletin çaresiz bacısı 
Ve ey çürümenin yok olmanın amansız sancısı 
Ciğerlerim çatlıyor, Duymuyormusun 
Hangi pencerene çıksam 
O salya sümük pezevenk suratları 
Hangi caddene dökülsem 
O şangur şungur düş kırıkları 
Bütün bu ezginler, tükenenler, yerlere serilenler, tutunamayanlar 
Sarsmıyormu seni hiç 
Bunca infilak 
Bunca isyan çığlıkları 
İstanbul ey İstanbul ey 
Acılar kraliçesi 
Aldanışların ve hüznün yalancı tanrıçası 
Ve ey ruhu kirlenmiş gecelerin cilveli yosması 
İntihar anı geldi, beni öpmüyormusun, 
Ağlamak istemiyorum, yenildim sana 
Hikayenin özeti bu 
Bir istimlak gibi ödedim ve çiğneyip geçtin maceramı 
Şimdi ben suçlarımı didikleyen bu martı sürüsüyle 
Şimdi ben hangi şehirde soğuturum zonklayıp duran bu yaramı 
İstanbul ey İstanbul ey 
Acılar kraliçesi 
İhanetin ve ihbarların arkadan dolaşan bıçağı 
Ve ey ödeşmelerin, yüzleşmelerin, erkekçe vuruşmaların kaçağı 
Beni harcadın ulan! 
Beni sattın 
Utanmıyormusun
 

Yusuf Hayaloğlu



KASİDE(İSTANBUL)

(18. Yüzyıl - 
Kaside der vasf-ı İstanbul ve sitayiş-i Sadrazam İbrahim Paşa) 

Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behâdır 
Bir sengine yek pâre Acem mülkü fedâdır 

Bir gevher-i yekpare iki bahr arasında 
Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezâdır 

Bir kân-ı niamdır ki anın gevheri ikbâl 
Bir bağ-ı iremdir ki gülü izz ü alâdır 

Altında mı üstünde midir cennet-i a’lâ 
El-hak bu ne halet bu ne hoş âb u hevâdır 

Her bağçesi bir çemenistân-ı letâfet 
Her kûşesi bir meclis-i pür-feyz ü safâdır 

İnsaf değildir ânı  dünyaya  değişmek 
Gülzarların cennete teşbih hatadır 

Herkes irişür anda muradına ânınçün 
Dergahları melce-i erbab-ı recâdır 

Kala-yı meârif satılır sûklarında 
Bazâr-ı hüner ma’den-i ilm ü ulemâdır 

Camilerinin her biri bir kûh-i tecellî 
Ebrû-yi melek andaki mihrâb-ı duâdır 

Mescidlerinin her biri bir lücce-i envâr 
Kandilleri meh gibi lebrîz-i ziyâdır 

Ser-çeşmeleri olmada insana revân-bahş 
Germ-âbeleri câna safâ cisme şifâdır 

Hep halkının etvarı pesendîde-i makbul 
Derler ki biraz dilleri bî-mihr ü vefâdır 

Şimdi yapılan âlem-i nev-resm ü safânın 
Evsafı hele başka kitâb olsa sezâdır 

Nâmı gibi olmuşdur o hem sa’d hem âbâd 
İstanbul’a sermâye-i fahr olsa revâdır 

Kûh-sarları bağları kasrları hep 
Güya ki bütün şevk ü tarab zevk u safâdır 

İstanbul’un evsafını mümkün mi beyân hiç 
Maksûd heman sadr-ı kerem-kâra senâdır 
..........
 

Nedim



İSTANBUL'U DİNLİYORUM

İstanbul'u dinliyorum (Orhan Veli KANIK) 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı 
Önce hafiften bir rüzgar esiyor; 
Yavaş yavaş sallanıyor 
Yapraklar, ağaçlarda; 
Uzaklarda, çok uzaklarda, 
Sucuların hiç durmayan çıngırakları 
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; 
Kuşlar geçiyor, derken; 
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık. 
Ağlar çekiliyor dalyanlarda; 
Bir kadının suya değiyor ayakları; 
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; 
Serin serin Kapalıçarşı 
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa 
Güvercin dolu avlular 
Çekiç sesleri geliyor doklardan 
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları; 
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; 
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu 
Loş kayıkhanelerıyle bir yalı; 
Dinmiş lodosların uğultusu içinde 
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; 
Bir yosma geciyor kaldırımdan; 
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar. 
Bir şey düşüyor elinden yere; 
Bir gül olmalı; 
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; 
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde; 
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum; 
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum; 
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından 
Kalbinin vuruşundan anlıyorum; 
İstanbul'u dinliyorum. 

Orhan Veli Kanık

 


 

 





Bugün  34935 ziyaretçi burdaydı.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol